Bu yazı, ülkemizin metalik maden yataklarının potansiyeli hakkında bilgi vermek ve Türkiye’de maden aramacılığında yaşanan zorluklara, risklere ve önemli noktalara dikkat çekmek için hazırlanmıştır.
Yazının içeriği tamamen orta ve büyük ölçekli metalik madenlerin aranması ile ilgilidir. Orta ölçekli bir metalik maden yatağının, metal içerik değeri USD doları cinsinden 500 milyon ile 2 milyar dolar arasında bir büyüklüğü ifade etmektedir. Büyük ölçekli maden yatağının tanımı ise tahmin edileceği üzere metal içerik değerinin 2 milyar dolardan daha büyük olan madenler için kullanılmıştır.
Ülkemiz metalik maden potansiyeli içeren önemli kuşaklardan biri olan Tetis Kuşağın’ın hemen hemen orta batısında yer almaktadır. Tetis kuşağı 2015 sonu itibariyle dünya’da keşfedilen maden yataklarının yaklaşık % 5.7 sine sahiplik etmektedir (Şekil 1). Tetis kuşağında yer alan maden yataklarının önemli bir bölümü ise ülkemizde yeralmaktadır. Bulunan maden yataklarının yanısıra keşfedilmeyi bekleyen nice orta-büyük ölçekli metalik maden yatağı bulunmaktadır. Günümüzde keşfedilmeyi bekleyen maden yatakların bulunması ise ülkemizde “maden arama kültürü” nün gelişmesi ve yerleşmesi ile doğru orantılıdır.
Şekil 1: Tetis kuşağında yer alan keşfedilen metalik madenler.
Ülkemizde son 30 yılda yabancı sermayeli maden şirketleri modern anlamda maden arama tekniklerini uygulayarak orta ve büyük ölçekli maden yataklarımızı keşfedip işletmeye alması madencilik sektörüne ilgiyi arttırmış, bu başarı son on yılda birçok yerli firmaların dikkatini çekmiş, yerli şirketlerimizin de madencilikte yatırımlarını hızlandırmasına neden olmuştur.
Ancak metalik maden aramacılığı, işin uzmanları olan “maden jeoologları ” tarafından yapılmaması nedeniyle birçok yerli yatırımcı son yıllarda çok büyük maddi zarara uğramıştır.
Bunun yanısıra, ülkemizdeki bu potansiyel nedeniyle daha önce maden sektöründe yer almamış sermaye sahipleri, bazı spekülatörler tarafından sektörün içine çekilmiş ve bilinçsizce yatırım yapmalarına ve riski çok yüksek olan bu sektörde zarar etmelerine neden olmuşlardır. Bu bağlamda bilinçsizce ve işe yaramayan binlerce metre sondaj yapılmış, hatta yüzeyde görülen küçük bir cevherleşme veya hayali cevherleşmeler uğruna büyük maden işleme tesisleri kurulmuştur. Doğal olarak beklenen üretim olmayınca da bu tesisler çürümeye terkedilmiştir. Bu türden olaylar yaşanmış olmakla beraber, günümüzde yaşanmaya da devam etmektedir.
Ayrıca, yerli şirketlerimiz maalesef madenciliğin temelini oluşturan “maden aramalarına risk sermayesi harcama kültürü” ne sahip olmamaları nedeniyle arama aşamalarını gözardı etmekte sadece yabancı yatırımcılar tarafından geliştirilmiş olan sınırlı sayıdaki projelere ilgi göstermektedirler. Bu güne kadar büyük bir çoğunluğu yabancı sermayeli şirketlerin sistematik arama teknikleri uygulanarak keşfedilmiş olan sınırlı sayıdaki projelerin bir kısmı, yerli şirketler tarafından ya işletme aşamasına getirilmiş veya işletmeye geçmesi için detay arama aşamasında bulunmaktadırlar.
Son yıllarda yabancı sermayeli özel şirketlerin metalik maden arama faaliyetleri günden güne azalmış, yerli birkaç firma hariç maden aramacılığı neredeyse durma noktasına gelmiştir. Elbette bunun birçok nedeni vardır. Bunlardan en önemlisi ise “maden arama kültürü ” ile ilişkilidir. Yerli firmalarımız maalesef yeni maden projelerini geliştirmeyi ve ar-ge çalışmalarını yapmayı riskli görmekte, zengin arama bütçeleri oluşturamamaktadırlar. Madencilik arama faaliyetlerini maliyetli görmekte, bu alana risk sermayesi harcamaktan kaçınmaktadırlar. Yabancı sermayeli şirketler ise ruhsat elde etmenin zorlaşması ve izinlerde yaşanan sorunlar nedeniyle bir-bir ülkemizi terketmektedirler. ”Maden arama kültür ü ” konusunda yerli şirketlerimiz kendilerini geliştirmezlerse, yerin derinliklerinde yatan gömülü madenlerin uluslararası standartlarda aranması, keşfedilmesi ve işletmeye alınması mümkün gözükmemektedir.
“Maden arama kültürü”nün temel öğesi bilimselliktir. Bilimsel veriler ışığı altında bugüne dek elde edilen veriler ülkemizin yüksek maden potansiyelini ortaya koymakla beraber bu verileri somut tanımlanabilir maden yataklarına dönüştürebillmek için yüksek miktarda (yüz milyon dolarlar mertebesinde) risk sermayesi gereklidir. Maden aramalarına ayrılacak risk sermayesinin büyüklüğü yeni yatakların keşfedilmesine olumlu yönde etki etmektedir. Şekil 2’de görüleceği üzere Kanada’da 1975-2015 arasında arama harcamaları ve keşfedilen yatakların miktarları görünmektedir. Kanada’da aramalara harcanan risk sermayesi arttıkça daha fazla maden yatağı keşfedilmiştir. Kanada’nın arama harcamaları 2012’de 4.5 milyar doları bulmuştur. Halbuki ülkemizde metalik maden aramaları için altın madenciliği dışında özel sektörün harcadığı risk sermayesi çok sınırlı düzeyde kalmıştır. Bu miktar Türkiye’de metalik maden arama harcamalarının en yüksek olduğu 2011 yılında dahi 100 ila 150 milyon dolar civarında olduğunu söyleyebiliriz. Sözkonusu rakamın % 80’ninden fazlasının yabancı sermayeli özel şirketler tarafından harcandığı bilinmektedir. Yerli ve yabancı sermayeli özel sektörümüzün metalik maden aramalarına ayırdığı bütçeler son yıllarda büyük düşüş göstermiş, toplamda 20 milyon dolarlar seviyesine gerilediği tahmin edilmektedir.
Şekil 2: Kanada’da keşfedilen maden yataklarının arama harcamaları ile ilişkisi.
Risk sermayesi düşmekle beraber, gömülü metalik maden kaynaklarını keşfetme maliyeti dünyada ve ülkemizde gün geçtikçe artış göstermektedir. Şekil-3’e bakacak olursak orta-büyük ve devasa ölçekli metalik maden yatağının bulunma maliyeti dünya genelinde 236 milyon dolar mertebesinde iken Tetis kuşağında 158 milyon doları bulmaktadır.
Şekil 3: Bir maden yatağını keşfetme maaliyeti
Ülkemizde orta veya büyük ölçekli gömülü metalik maden yataklarının aranması ve bulunması uzun yıllar aldığı gibi maden arama için öngörülen risk sermayesi maden yatağının büyüklüğüne göre 10 ila 100 milyon dolarlar mertebesinde değişmektedir (Şekil-4).
Risk açısından bakacak olursak başlangıç aşamasındaki bir hedefin maden yatağı olabilmesi düşük olasılık içermekle beraber yüksek bir risk içerdiği unutulmamalıdır (Şekil-4). Ancak her bir sonraki aşamada yapılacak çalışmalarla risk oranı düşürülmekle beraber risk sermaye miktarıda gittikçe artmaktadır. Keşfedilmiş ve fizibilitesi yaplımış karlılığı kanıtlanmış bir maden yatağının mutlak surette işletmeye alınabilmesi çok uzun yıllar alabileceği gibi, yüzde yüz kesin işletilir demek de yanlıştır.
Şekil 4: Orta-Büyük ölçekli bir maden yatağının, maden arama aşamaları ve harcamaları
Maden yatağının bulunduğu ülkeye ait politik riskler ile beraber çevresel-sosyal riskler düşünüldüğünde bazı çok karlı maden yataklarının işletmeye alınamadığı görülmektedir. Örnek verecek olursak Kanada firması olan Gabriel Resource görünür ve muhtemel 10 milyon ons altın ve 47 milyon ons gümüş içeren bir rezervin NI-43101 standartlarında işletilebilirliğini ve ekonomikliğini kanıtlamış olduğu Romanya’daki Rosia Montana madenini işletmeye açmak için 2004 yılında ÇED raporunu hazırlamış ve Romanya hükümetine sunmuştur. Aradan 13 yıl geçmiş olmasına rağmen hala madeni işletmeye alamamıştır. (kaynak: http://gabrielresources.com/site/index.aspx). Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu örneklere detaylı bakacak olursak metalik madenlerdeki risk faktörünün ne kadar önemli bir unsur olduğu ve yatırımcı tarafından çok iyi düşünülmesi gerektiği açıktır.
Bir yatırımcı metalik maden aramacılığına adım atmak istediğinde yukarıda belirtilen aşamaların herhangi bir aşamasında yatırım kararı alabilir. Ülkemizde yatırımcıların büyük bir çoğunluğu gelecek vaateden sondajı yapılmış riski az olan bir maden projesi ile madenciliğe adım atmak istemektedirler. Yani detay araması yapılmış işletmeye yakın bir proje bulunabilirse başarıya ulaşmanın mümkün olacağı düşünülmektedir. Halbuki madencilik kültürünü iyi bilmeyen bir yatırımcı, bu aşamada bile çok büyük zararlara uğraması söz konusudur. Çünkü “maden arama kültürü” bilincine sahip olmayan riskleri iyi analiz edemeyen yatırımcıların hüsranla karşılaşmaları son derece doğaldır.
Aşağıda sunulan Şekil-5 de görüleceği üzere her bir maden arama ruhsatı maden yatağına dönüşmemektedir. Yüzlerce hatta binlerce maden arama ruhsatından bir veya iki tanesinin orta-büyük ölçekli bir maden yatağına dönüşebildiği çeşitli istatistiklerle kanıtlanmıştır.
Şekil-5: Maden arama aşamaları ve bu aşamaları etkileyen tetikleyici unsurlar.
Metalik maden aramalarında ciddi bir yatırımcı, muhtemelen 10-15 yıl hiç para kazanmadan sürekli ana sermayesinden para harcayarak arama projelerini yürütmek zorundadır. Hatta yüzlerce arama ruhsatında yapılan maden arama harcamalarının % 99’u madencinin zarar hanesine yazıldığı akıldan çıkarılmamalıdır.
Arama aşamalarını daha detaylı olarak incelemek gerekirse maden kanunumuzda yer aldığı şekliyle 4 bölüme ayırabiliriz.
1) Ön İnceleme
2) Ön Arama
3) Genel Arama
4) Detay Arama
Arama dönemlerinin toplamı 7 yıl ile sınırlanmıştır. Gerektiğinde 2 yıllık fizibilite dönemide bu süreye eklenebilir ve arama süresi 9 yıla kadar çıkabilmektedir. Bu süre ilk bakışta uzun görünmekle beraber eğer arama sırasında yapılması gereken faaliyetler için gerekli izinler zamanında alınamaz ise bu süre zarfında yatırımcı ruhsatını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.
Orta–büyük ölçekli bir maden yatağının keşfi için maden arama ile ilgili istatistiki bilgileri incelediğimizde ise maden aramacılığının ne kadar zor ve uzun yıllara dayalı olduğu görülecektir. Şekil-5 de sunulduğu üzere, dünya’da önemli bir maden yatağının keşif sürecinde Ön İnceleme-Ön Arama ve Genel Arama aşamasında 5-10 bin hedefin taranması sözkonusudur. Bu taranan hedeflerden 250’ si detay arama döneminde dataylı olarak incelenmeye değer görülmektedir. 25’i PEA (ön fizibilite) ye, 5’ i ise fizibiliteye değer olarak projeler olabilmektedir. Sonuçta ancak 1 proje maden olarak işletme aşamasına ulaşabilmektedir.
Madencilik sektöründe, uzun süren arama faaliyetleri sonucunda maden yataklarının bulunamaması, telafisi imkânsız maliyetleri, zararları oluşturmaktadır. Arama faaliyetlerinin de yüksek maliyetli olması ve olumlu sonuçlanacağının belirsizliği ülke ekonomisi için hayati önem taşıyan maden rezervlerinin aranamamasına, atıl vaziyette yer altında kalmasına yol açmaktadır.
Bu nedenle madencilikte gelişmiş ülkeler madencilikte en riskli dönem olan proje geliştirme ve arama dönemlerini destekleyen, projeler geliştirmekte ve hatta fonlar oluşturmaktadırlar. Ayrıca maden aramalarını teşvik etmek için yüksek orman veya arazi izin bedelleri veya yüksek ruhsat bedelleri yerine düşük bedeller alarak maden aramacılığını teşvik etmektedirler.
İdeal bir arama kültürü oluşması için ülkemizde proje geliştirme ve ar-ge yatırımı yapabilecek madencilik şirketlerinin çoğalması gerekmektedir. Ancak bu şirketlerde “maden arama kültürü” nün benimsenmesi oldukça önemlidir. Madencilik sektörünün gelişmiş olduğu ülkelerde bu sorunun üstesinden halka açık borsa şirketlerinin oluşturulmasıyla çözüm bulunmuştur. Buradaki mantık riski dağıtmak ve risk almayı kolaylaştırmak üzerine kurulmuştur.
Kısaca bir örnek vermek gerekirse bir mühendis/yatırımcı çok yüksek kar ihtimali olan bir proje için kendi parasını riske etmek istemeyebilir. Ama bir mühendis/yatırımcı yüksek risk almak isteyip para kazanmak isteyenlerin oluşturduğu bir yapıda büyük riskler alarak başarılı çalışmalara imza atabilir. Bu bilinç ile madencilikte ileri olan ülkeler maden borsası oluşturmuşlardır. Madencilik borsasına yatırım yapmak isteyenler böylelikle aramalar için gerekli risk sermayesinin oluşturulmasını sağlamışlardır.
Yukarıda değinilen konulara ek olarak, ülkemizde “maden aramacılığını” geliştirmek istiyorsak mutlak surette aramacılık teşvik edilmelidir. Maden arama faaliyetleri “kamu yararı” faaliyetler olarak tanımlanmalıdır.
Madenlerin aranması ve bulunması önündeki zorlukların yanısıra arama maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle, özel ve yerli şirketler maden arama yapmaktan imtina etmekte, aramaları devlet yapsın noktasına çekmeye çalışmaktadırlar ki bunun da birçok sakıncaları bulunmaktadır. Arama maliyetleri ne kadar düşük olursa o oranda arama harcamaların artacağını ve yeni maden maden yataklarının bulunacağını da aklımızdan çıkartmamalıyız.
Maden aramalarını teşvik etmek için orman, mera, tarım (zeytinlik alanlar dahil) ve hazine arazilerinde arama faaliyetlerinin yapılması önündeki izin alma zorlukları kaldırılmalı, izin bedelleri düşürülmelidir. Maden arama faaliyetini yürütecek maden jeologlarının önündeki tüm fiziki, ve mali engeller kaldırılmalı, bir sonraki sondaj yerinin tespiti yapılacak sondajlara bağlı olması nedeniyle maden arama ruhsatlı saha içinde dilediği yerde sondaj yapabilmesini sağlamak adına kanun ve yönetmelikler çıkarılmalıdır.
Arama maliyeti ve izinler konusunda olumlu gelişmeler olursa ülkemizde modern ve bilimsel anlamda “maden arama kültürü”nün gelişmesi mümkün olabilecektir. Bunun için gerekli yetişmiş uzman insan gücümüz, yani donanımlı “maden jeologları’mız” vardır. Bu gücün üretime ve yatırıma sevketmek tamamen madencilik sektörünün önündeki engelleri kaldırmakla mümkün olacaktır.
MADEN JEOLOGLARI DERNEĞİ
BAŞKANI
AHMET TUKAÇ